‘’yorum yok’’ ROY LICHTENSTEIN
Çizgi roman tekniklerini resim gelenekleriyle geliştirerek ve grafik imgeye yeni bir perspektif ve kompozisyon kazandırarak, görsel etkiyi en üst düzeye çıkarmak amacıyla eserlerini üreten sanatçının geniş hayal dünyası, 10AM sweatshirt -tshirtlerinde en çok ilham aldığımız yönü.
Çeşitli işler için memnuniyetsizliğini kibarca belirtmenin bir yolu olarak "yorum yok" yanıtını veriyor.
"Bende bir sorun olduğu açık."
1960'ta Lichtenstein, New Jersey'ye asistan profesör olarak atandı. Bu dönemde Allan Kaprow, George Segal, Robert Watts, Claes Oldenburg gibi isimlerle tanışıp; görüş alanını genişletti. Birkaç Happening'de bulundu ama aktif olarak katılmadı. Bütün bunlar onun hayal gücünü destekliyordu; ama asıl vurucu nokta oğullarından birinin bir gün elindeki Mickey Mouse kitabını gösterip eminim sen bu kadar iyisini çizemezsin demesiydi. Roy Lichtenstein 1961'de çizgi roman karelerinden tipleri gösteren altı tane resim yaptı; bunların sadece renklerini ve orijinal kaynaktaki formlarını değiştiriyordu. İşte zamanla onun resminde imzası haline gelecek Benday noktacıklarını, kaligrafiyi ve konuşma balonlarını bu dönemde kullanmaya başlamıştı.
Life dergisinin 1964'te onun hakkında bir yazı yayınlayıp'`O, Amerika'nın en sıkıcı sanatçısı mı?" sorusunu sormasıyla, Lichtenstein ulusal düzeyde ün veya diğer bir deyişle, kötü ün kazandı. Çağdaş kültüre ve bu kültürün mekanik görünümüne yaptığı göndermeler nedeniyle, işleri genel olarak modern endüstriyel toplumun bir eleştirisi şeklinde yorumlanıyordu. Ancak Lichtenstein, kendi sanatını bu ifadelerle yorumlamak konusunda çekimserdi. 1960'larda verdiği bir röportajda, "Endüstrileşmeyi aşağılık bir şey olarak düşünmek hoşumuza gidiyor," diyordu. "Bu konuda ne diyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Son derece kırılgan bir yönü var. Sanıyorum gene de bir benzin pompasının altında olmak yerine, bir piknik sepetiyle bir ağacın altında oturmayı tercih ederdim, ancak tabelalar ve çizgi romanlar ilginç bir konu. Ticari sanatla ilgili olarak kesinlikle kullanılabilir, güçlü ve hayati şeyler var." Pop-art sanatçıları, "bu şeyleri kullanıyor, ancak biz aptallığı, uluslararası ergenleşmeyi ve terörizmi desteklemiyoruz."
Bu modern başyapıtların başarısı, Lichtenstein'ın “hamile anı” adını verdiği, kaynak malzemesindeki, hikâyenin tamamını kapsayan dönüm noktasına odaklanmasına ve çizgi roman tekniklerini resim gelenekleriyle geliştirerek ve grafik imgeye yeni bir perspektif ve kompozisyon kazandırarak, görsel etkiyi en üst düzeye çıkarmak amacıyla bu anı değiştirmesine dayanıyor. Çok daha büyük bir çizgi görselini yakınlaştırıp kare biçiminde kırparak oluşturduğu, Boğulan Kız (1963) adlı dokunaklı eserinde, dalgalardan oluşan bir girdap bir kadının yüzünü kaplıyordu.
Canlı renklerle bezenmiş reklamlar, tüketici ürünleri ve ucuz romanlar gibi içeriklerin tamamı hâli hazırda mevcut olduğu için Pop art'ı gerçek anlamda kimse icat etmemişti. Ancak Roy Lichtenstein, bir çocuk kitabından Donald Duck ve Mickey Mouse resimlerini kopyalamaya başladığında, 1960'ların Amerikan sanatını büyük ölçüde tanımlayacak bir stili keşfetmekle birlikte, kendini de aslında icat etmediği bu buluşla ayrılmaz bir şekilde ilişkilendirmişti.
Lichtenstein'ın delikli bir yüzeyden boya püskürtme yöntemiyle elde ettiği cilt tonları için kırmızı noktalar ve deniz veya gökyüzü için mavi renkler, onun Andy Warhol’un 1963 tarihli kendine has kaygısız önermesinden en az iki yıl önce sanatçının dokunuşunu ortadan kaldırdığı anlamına geliyordu. ‘Resimler çok zor. Ben bir makine olmak isterdim, siz istemez miydiniz?’ Lichtenstein, bir dilim ekmeğe tereyağ süren veya bir evlilik yüzüğü takan bir el imgesi örneklerinde olduğu gibi, daha ilk başlarda tekrarlamalara başlamıştı ancak asıl çığır açan çalışmaları, macera konulu veya romantik çizgi romanlardan aldığı kareleri büyüterek yaptığı işler oldu ve bu retrospektifte bu işlerden bu kadar çoğunu bir arada görmek memnuniyet verici.
Bu ironiyle ilgili bu kadar muhteşem olan şey, Lichtenstein'ın patlayıcı şiddetteki fırça darbesinin dikkatle kurgulanmış ve uygulanmış rekonstrüksiyonunun, gerçeğinden çok daha patlayıcı bir şiddette görünüyor olması. Bu durum ironik olsa da, paradoksal değil. Bu imgenin patlayıcılığı siyah renkle çerçevelenmesinden ve şekillerin keskin hatlarından kaynaklanıyor. Ancak keskinliği ele alırsak, ben şahsen bu şiddetin her zaman dişler veya tırtıklı kesici aletler gibi şekillerde gördüğüm bir metafordan kaynaklandığını düşünüyorum. Lichtenstein'a bu şekilleri oraya kasıtlı olarak koyup koymadığını sordum. Bunu kasıtlı olarak yapmadığını söyledi. 'Bazı fırça darbelerinin kenarlarının patlamalara benzediğini fark ettim ancak aklımda gerçekten de görünenin dışında başka bir imgelem yoktu.' Burada her zamankinden farklı olarak resimlerin ona ne anlam ifade ettiği konusunda son derece kararlı olduğunu görüyoruz. Ancak benim için en etkileyici resimlerinin en etkileyici özelliklerinden biriyle ilgili olarak tamamen ilgisiz olduğu ortaya çıkıyor.
Lichtenstein, fırça darbeleri serisinde, sevgi ve barış temalı çizgi roman imgelerinde olduğu gibi, resimlerinin konusunu oldukça duygusal bir biçimde, kendi ifadesiyle, ticari sanatın 'son derece mesafeli' yaklaşımıyla ele alıyor. 'Aslında gerçekten de bu yöntemi kullandığım söylenemez, ancak sanki ben bunu kullanmışım ve bu şey bir komite tarafından yapılmış gibi görünüyor.'
Lichtenstein'ın yapma yöntemi, yaygın amblemleri ironik kullanımıyla kendisine ve Pop-art'ın diğer yaratıcılarına yol gösteren Jasper John'un tam tersi. Johns havalı konuları resmederken onlara bir ruh veya ruha benzeyen bir şey veriyor. Lichtenstein ise ruhu olan konuları resmederken onlara bir hava veya havaya benzeyen bir şey veriyor. 1963'te verdiği ve daha sonra sık sık alıntılanan bir röportajında kimsenin asmak istemeyeceği kadar "aşağılık" bir sanat yapmak istediğini iddia etmişti. Herhalde o zamanlarda, koleksiyoncuların bir gün eserlerini duvara asmak için milyonlarca dolar ödeyeceğini hayal bile etmemişti. Ancak, Lichtenstein'ı ne kadar ciddiye almak gerektiğini kestirmek asla kolay bir şey değildi ve işleri Castelli'de görücüye çıktıktan sonra, ilgi alanlarının Mickey Mouse ve Bazooka ciklet paketleri kültürünü çığır açan yeni bir sanat akımına dönüştürmenin çok ötesine uzandığı, kısa bir süre içinde ortaya çıktı. Hatta 1960'ların sonlarına gelindiğinde kaynak olarak çizgi romanları kullanmayı bırakmıştı. Aynı basit ruh haliyle, hem eğlenip hem çalışarak, Picasso ve Cezanne'ı taklit eden resimler üretti. Lichtenstein bir nişan yüzüğünü pırıldatmak için kaç siyah üçgen gerektiğini tam olarak hesaplıyordu. Bir golf topunun üzerindeki girintileri, topun kıvrımlarını tarif etmek için bölünemeyecek küçük derecelerde küçülüp büyüyen karanlık ayların yer aldığı bir takvimle temsil ediyordu. Noktaların tam doğruluktaki permütasyonları, bir büyütecinşeffaflığını mükemmel bir biçimde çağrıştırıyor. Bu imgeler o kadar etkileyici ki, temsil ettikleri öznelerin çok ötesine geçiyorlar ve bu özneler temsil ettikleri nesneden çok ticari temsilin kendisi haline geliyor. Ancak Lichtenstein'ın işlerinde her ikisi de aynı kapıya çıkıyor. O her zaman resmin büyük açmazı, yani üç boyutlu dünyada görülebilen veya yaşanabilen şeylerin düz tuvalin iki boyutu üzerinde nasıl temsil edileceği hakkında düşünüyordu.
Ancak Lichtenstein yalnızca dünyayı yansıtmıyor. Bir ayak başparmağının dokunuşuyla açılan ve kapanan (diptiğin menteşesiyle gönderme yaptığı) ayak pedallı çöp kutusundan duyulan memnuniyet, kendini geç dönem Cézanne pastişine eklemekten alıkoyamadığı gökkuşağı olarak yansıyor. Gözyaşlarına boğulmuş, karşılıksız aşk acısı çeken kızlar ise, tüm enerjilerine rağmen dokunaklılar ve yaşı ilerlemiş garip nü figürlerine dönüşüyorlar.
Ününü ve servetini 1960'ların başında kazanan Lichenstein, yeni biçimleri ve konuları denemeye devam ederek birçok kişinin kendisiyle ilişkilendirmeyeceği nitelikler elde etti. Kısmen pleksiglas üzerine yapılan bir manzara resmi olan Deniz Kıyısı, garip bir biçimde dinginliğe, heykeller ise zarif bir güzelliğe sahip.
Ancak son kertede her zaman fırçadan kaçınmışa benziyor. En iyi yaptığı şey, çizgi romanların ve gazete reklamlarının dünyasında ona ilk ilham veren şeylerdi, yani basitleştirilmiş biçimdeki imgelemler, blok renkler ve yarım tonlu noktalar. Üç boyutta, iki boyutta olduğu kadar güçlüydü. Bu sergi, yalnızca resme odaklanmak yerine diğer malzemeleri de denemesi halinde neler yapabileceğine işaret eden seramik ve pirinç heykellerinden örnekler içeriyor.
Lichtenstein, yalnızca biçimsel bir düzeyde, amaçlarıyla ilgili tamamen netti. Çizgi roman imgelerine onlarda olmayan şeylerden neleri katabileceğini biliyordu. '’Eksik olan bir düzen hissi var. Aralarında bir çeşit düzen, bir tür kompozisyon var, ancak bu öğrenilmiş bir kompozisyon. Bu kompozisyon, içerdiği unsurları birleştirmek yerine, daha açık olmayı, okunmayı ve iletişim kurmayı amaçlıyor. Diğer bir deyişle, normal estetik duyarlılık genellikle eksik olan bir şey ve birçok kişinin bunun benim işlerimde de eksik olduğunu düşündüğünü sanıyorum. Ancak bu kazanmak istediğim bir nitelik.’’